1 Şubat 2013 Cuma

Gecenin Bilekleri

Ağladım, çok ağladım.
Gecenin türkü sesi kesti bileklerimi,
Ben dayanamadım acıya,
Yine ağladım.
Damarlarım çıktı türküden de ince,
Birini sana bağladım, bende asılı duranın ucu.
Ağladım, sonra yine ağladım.
Gecenin türkü sesine ağladım.
Korktum, çok korktum.
Sensizliğin soğuğundan değil,
Gecenin ıssızlığından korktum.
Kendime sıkışıp nefessiz kalmaktan korktum.
Çok korktum, gecelerden öyle korkar oldum ki,
Ağladığımda çığlıklarımı duyarlar diye çok korktum.
Sonrası uykulara daldım,
Gözlerim ben uyurken şişmeye, saçlarım beyaza dönüyordu,
Ama güneş ben uyandığımda
Hep doğuyordu.

Burcu Karşı

16 Kasım 2012 Cuma

Vapur Hayıfı


Bu gece çok soğuk yedim, oysaki
Ne taşa oturdum, ne alkol aldım.
Bu gece vapura bindim,
Tek gidişli biletim vardı, sonrası olduğum yerde kalmak umutsuzluğundaydım.
Birkaç insan gördüm gözleri parlayan,
Kulaklarını müziklerine tıkamışlar,
Dudakları zihinlerini dile getirdiği vakitlerde.
Çay çekti canım,
Üç kuruşum vardı bir sıcak çay için.
Aldım, içtim. Sonra
Denize baktım,
Martıların geceyi selamlamasına şahit oldum,
Ceplerimi araladım ekmek kırıntıları var mı diye,
Olmamasına hayıflandım tıpkı martılar gibi.
Sonrası küstüm kendime, üç kuruşa ekmek alaydım diye.
Bir kadın vardı uzaklarda, adamın elinde darbukası,
Oynayan kadının kalçasına çalıyordu, çıplak ayaklarına çalıyordu.
Birkaçı da ceplerinden bozukluklarını boşaltıyordu,
Bense yine hayıflandım üç kuruşumu çaya verdim diye.
Utandım, vapurun kıçına saklandım.
Tek başımaydım.
Arkamızda bıraktığımız ışıklı İstanbul’u seyrediyordum.
Dilek tutmalı tam da şuan da dedim,
İstanbul’un serin sularına akıtmalı dileği dedim,
Ceplerimi aradım üç kuruşuma hayıflandım.
Sonrası yaklaştık kıyıya,
İndim, korka korka titreyen bacaklarımla
Ellerim üşümüştü,
Geceye inat üşüyen ellerimle, rüzgar yemiş saçlarım vardı.
Sonrası,
Bu gece çok soğuk yedim,
Oysaki ne taşa oturmuştum, ne de alkol almıştım.


Burcu Karşı

7 Kasım 2012 Çarşamba

Ezberlenmiş Tarifler


Bizler ezberleri olan insanlardık,
Öyle yetiştirildik,
Daha çocukken, kalem tutma vakti ezberlemeye yeminler içtik.
Gün gökyüzünde renk değiştirirken bizler gecenin sıcak koynundaydık,
Çocuktuk, saftık, ezberlerden gider gece uykusuna dalardık.
Saç diplerimiz süt kokmaya yeminliyken,
Gözlerimiz parlamaya yatıyordu.

Kırılmaya geldiğimiz vakit,
Sessizce seviyeler atladık, ne olduğunu anlamadan sarsıldık.
Büyüyorum dediğin vakit dökülmüş dişlerinin ömürlük yenileri,
Kemikleri kemirirken, akşam sofrası sonrası soğuk suyun imdada yetişi.
Reddettik yıkanmayı, toprağı avuçlarken solucanları dans ettirdik,
İlk şarkımızı ilk tırnak kopuşumuzda dilimize doladık,
Sonrası sorumlulukların gizli çığlıkları,
Açılırken zihnim sıfatların kucağına.

Gece yatışlar zorlandığı vakit, tavanla tanıştığın ilk yaş 18.
Siyahı yakıştırdığın gözlük arkası sabahlar,
Nefes alamadığına tanık üç beş yol haritası,
Sonrası  gıcırdayan dişlere tanıklık.
Kalkmaz bir sabah kolun, adım atmaz bacakların.
Sevgindeki sorgun uykusuz hallerin kırmızı parçası.
Başın ağrır inkar edersin,
Gözlerinin altındaki torbalar şahitken.

Kaçıncı boşverişlerin kaçıncı sessiz durakları diye içlenirken,
Bir selamın sıcak çayında soluklanıverirsin.
Yeterince sonsuzlardan kaçar,
Gecenin ağlamasına yatarsın.
İnkar ettiğin beyazlar saçlarını süslemişken,
Adımlarını ayaklarına karıştırırsın,
Sabahına yıldızlar dökerken,
Gecen de soluk güneş.

Kurabiyenin dahi tadını alamazken,
Akşam yemeklerin yalnızca şarabın bardağa dökülüşü,
Koşar adımlarla uzaklaştığın,
Bir beyin.
Bir beyin,
Kaçar adımlarla uzaklaştığın.
Uzaklaşabildiğin kadar,
Bir zihin topluluğu.


Burcu Karşı

27 Ekim 2012 Cumartesi

Canları Cehenneme

Canı cehenneme bu yolsuz gecelerin,
Sütü kokmuş sütçünün,
Ekmeği bayatlamış bakkalın,
Eti kurtlanmış kasabın.
Canı cehenneme.
Hırsızların umudunu verin bana,
Gece olduğu vakit, herkesin sahte uykusunu çalan hırsızların.
Yaşadıkları heyecandaki dudak kurumasını verin bana,
Uzun atlamalarda birinci olan kalplerini takın.
Canı cehenneme gündüzün.
Gerek bu gece,
Gereksiz insanların uyuması vakit sessizlikte.
Düşünmeden dalınan uykuluları,
Yeni doğan erkek bebeler becersin,
Uyandığında yanındakini öpmeyene,
Yeni doğan kız bebeler tükürsün.
Canı cehenneme varlıkların yokluğuna bel bağlayanların.
Kırmızı kuşakta gururlanan adamı getirin bana,
Ben kıracağım onun boynunu tekmelerimle,
Düğününde oynama diyen kaynanayı getirin bana,
Elektrikli sandalyeye oturtacağım onu.
Üstü kirlenmiş çocuklar,
Kapı kapı dolaştıklarında onları kovan dedeyi bulun bana,
Kapı dışarı edeceğim onu.
Canı cehenneme gündüzü gece sananlara.
Tespih çeken sahte Allahçıları getirin bana,
Namaz sonrası karı kız kovalayan uçkurlu beyinler,
Tırtıklı duvarlarda soluklandırmalı sizlerin nefeslerini.
Canı cehenneme, cehenneme inanan kafir beyinlerin.
En son heveslerini uykusuz gecelerde bulanları getirin bana
Birer kadeh viski ikram edeceğim,
Canlarının cehennemi öncesi.

Burcu Karşı

Şirinem Şirinim

Şirinem şirinim,
Sarımsı saçlarında Garadeniz'in ağaçlarını ektiğim şirinem,
Gohusu burnuma dolandığı vakit,
İçimi ezip geçen şirinem.
Acı nedir bilir misen?
Görmez gözlerin meni,
Uzağın en diyarısan sen,
Gadınlar buldum toprağıma ortahlar olup pamuhlar toplayan,
Türküler yazdık sene,
Sen akla düştüğün an,
Şirinem şirinim.
Ellerim nasırlandı,
Müjganım sene düştü,
Dudahlarım gurudu gecenin susuzluklarına,
Ben ki Ay doğduğu vakit gavruldum,
Sen ki nece tınıların gadını,
Şirinem şirinim.
Anama yazdım son ağıdımı,
Vasiyetim sessizliğimde,
Elinde o vakit çalgı çengi,
Uğurla beni Aşk'ın soğuk sabahında,
Sazım olaydı, sözüm olaydı,
Bahçana geleydim.
Ibka ediyorum artık zamanlı zamansız,
Nice yokluğundaki titreyişlerimde.

Burcu Karşı

26 Ekim 2012 Cuma

Anlaşırdı(k)


Biz seninle ıslıklarla anlaşırdık,
Dudaklarımız şişerdi, dillerimiz kururdu,
Biz seninle ıslık çaldığımız vakit,
Parmaklarımız birleşir,
Tüm şehri sustururduk.

Biz seninle aramızdaki evlere inat,
Çatılara çıkardık,
Kırmızı eteğimi savurur ben,
Siyah eteğini savurur sen,
Karşılıklı alkışlarla anlaşırdık.

Güvercinlerimiz vardı bizim,
Avuçlarımızda ısıttığımız,
Kulaklarına sözlerimizi fısıldadığımız,
Minik ayaklarını öptüğümüz,
Güvercinlerimiz.

Kapı kilidimiz eskiydi bizim,
Tek kapı vardı,
Sana sağa dönen,
Bana sola dönen,
Açıldığı sırada.

Gözlerimize sürmeler sürerdik,
Sen yeşili, bense siyahı seçerken,
Akşam yemeklerin kahkahalarında buluşur
Günün sonuna içerdik.

Burcu Karşı

24 Ekim 2012 Çarşamba

Ben ve Sen Çok Yalnızdı(k)

Kelimeler üretirken farklı hayallerin kahkahalarıydık.
Dişliydik, kemirir ve tükürürdük.
Sokaklarda adımlar atarken ellerimizi ceplerimizden çıkarmazdık.
Kırmızı ışıklara söver, çocuk arabalı kadınları ezmek isterdik.
Bazen kadınların beyaz saçlarına içlenir,
Keyfi dost sohbetlerinde sigara yakardık.
Kulaklarımıza her zaman tek küpe takardık.
Pastel renklerini yaz dahi sever,
Kışın da renkli buzları yemeyi severdik.
Sen ve Ben çok yalnızdı(k).

Kibrit kutusu alır, bazılarını kutunun arasına sıkıştırırdık,
Sonrası uçlarını yakar çöp kutusuna atardık.
Kahve alır sokakta kaldırıma oturmayı sever,
Işıklı vitrinleri izlemeyi severdik.
Bazen kendimize sinema ısmarlar, mısırın ucuzunu seçerdik.
Herkes kahkaha atarken sen aptal aptal bakardın,
Herkes ağladığında da ben kahkaha atardım.
Biz farklı anlardık hislerin geçişlerini,
Çizgili defterleri değil karelileri seçerdik,
Turkuazı sever,
Şömine başında hiç içmediğim şarabın gelecek hayalini kurardın.
Ben ve Sen çok yalnızdı(k).

Annelerimizin aldığı balonları uçurmayı değil,
Patlatmayı severdik.
Yağmur da ıslanmaktan asla korkmadık,
Hasta olmalarımızı hep erteledik,
Ellerimizin küçüklüğüne büyük toplar yerleştirip,
Herkesi bir bir yaktık.
Sıcak çorbaların tarhanasında buluşurken,
Ekmeklerin kırıntılarını işaret parmaklarımıza sakladık.
Bazen dans ederken,
Vücudumuzu gözlerimiz kapalı sallardık.
Saçlarımızı taramaktan hoşlanmaz,
Kokularımızı gizli tutardık.
Sen ve Ben çok yalnızdı(k).

Şiir yazmakta sessizliği bulurken,
Sinema da sessizliğin çığlığını atardık.
Romanları okur sonrası birer not kazırdık,
Uyumayı severdik,
Uyumadan önce hayali de,
Uyurken rüyayı da.
Ben ve Sen çok yalnızdı(k).


Burcu Karşı